31 Aralık 2008 Çarşamba

BU DİZİNİN SENARİSTLERİ DE HARİKA

İşte ince detaylar böyle izlettirilir. Hani sürekli gerek senaryodaki gerek çekimlerdeki mantık hataları ve açıklardan bahsediyorum ya, dün akşam diğer senaristlere ders niteliğinde bir sahneyle karşı karşıya geldik. Meliha'nın Samim için düzenlediği oda... Çoğu dizide ilk başlarda tasarlanan düzen, zaman içinde gereksiz geldiğinde veya maddi olarak mekan değişikliği yapılmak zorunda olduğunda herşey "pat!" diye oluveriyor. Bu değişim için ayrı bir sahne çekelim de seyirciyi bu kadar hafife almayalım diyen biri de çıkmıyor. Bir bakıyoruz ofisler, mutfaklar, yatak odaları birden değişiyor ve senaryonun kılı kıpırdamıyor. Ama dün akşam öyle miydi? Samim'in yeni odası ne de güzel bir sahneyle bize yansıtıldı. Kaldı ki, Samim'in o koca evde, odası olmadan bir kanepede yatması hiç hoş durmuyordu. Meliha'nın pambığıyla yaptığı jest çok güzel oldu. Pambıktan bahsetmişken küçük Mertcan'ı biraz tanıyalım derim.

Gerçek adı Alpay Şayhan olan minik oyuncumuz henüz 6 yaşında ve İstanbul'da yaşıyor. Şu ana kadar profesyonel olarak Tv Reklamlarında ve bir dizide yer almış. Yer aldığı Tv Reklamları arasında Turkcell Cellocan reklamı, Arçelik "Ütü" - "Anneler Günü" - "Internet" reklamları bulunmakta. Şu ana kadar yer aldığı tek dizi de "Canım Ailem". Mimikleriyle dikkat çeken küçük oyuncumuz, dizinin ilk bölümünden itibaren kendini geliştirmeye devam ederek, bize güzel seyirler yaşatmakta.

Bir yılı daha rafa kaldırırken, yeni yıl için hazırlıklarımız devam ediyor. Kimi için yeni yılın gelmesi pek birşey ifade etmese de her yenilikte bir hayır vardır diyerek, 2009'un tüm güzelliklerini cömertçe sunması dileklerimle, herkese iyi seneler...

30 Aralık 2008 Salı

YOL ARKADAŞIM GÖRDÜN MÜ, DUYDUN MU OLUP BİTENLERİ???

Yeni bir yıl ve yeni bütçe planları... Ocak ayı reklam paylarının belirsizliğinden durdurulan diziler... Bu dizilerden biri de "Yol Arkadaşım". Özellikle 21. bölümde Çağan Irmak etkisini tamamen hissettiğim dizinin, ratinglerle belirlenecek bir şekilde sonlandırılması gündemde. Yapım şirketiyle bağlantıya geçtiğimde, dizinin çekimlerinin reklam paylarıyla ilgili durdurulduğunu ancak kanalın, dizinin bittiği bilgisini kendilerine deklare etmediklerini ilettiler. Dizi tamda eski havasına dönmeye başlamışken, yayından kaldırılması izleyiciye yapılan büyük bir ayıp olur. Bir dizinin, sıkça gününü ve saatini değiştirmek, imaj kaybına sebep olur ama bir kere denemekte fayda vardır diye düşünüyorum. Dizinin günü değişmese bile, saati mutlaka öne alınmalıdır.

Çağan Irmak etkisinden bahsetmiştim; doğallık ve o doğallığın getirdiği tebessüm... Argoyu, doğal havada, aşırıya kaçmadan ve tam gediğine oturtan başka bir adam da görmedim. Siz gülerken, konu hiç durmadan devam ediyor ve farkına bile varmadan bölüm bitiyor. Bundan önce başka dizilerde veya filmlerde, topuk kırılma sahnesi çok kere işlenmişti ama hiçbiri bu kadar "Lokal" olarak işlenmemişti mesela. Kırılan bir topukta, hem o anki şaşkınlık, hem eski yenilmişlik, hem yeni galibiyet vs. tümü işlenmişti ve o sahnenin sonunda yüzümüzdeki o gevrek tebessümle konuyu sindirmiş durumdaydık. İnce espriler, insanın gözüne sokulan espriler, hassas noktalar hepsi var bu dizide. Umuyorum ki, bu duraklama dizi ekibi için sadece bir dinlenceden ibaret olur ve en yakın zamanda yeni bölümleriyle ekranlarımıza geri dönerler.

29 Aralık 2008 Pazartesi

2009 YILININ İLK DİZİSİ STAR TV'DEN...

Star Tv'nin yeni dizisi Güldünya, Ocak ayının ilk haftası ekranlardaymış. Bu dizinin de teaserları "Aşk Yakar" gibi bir buçuk ay öncesinden verilmeye başlandı. Aşk Yakar'ın tanıtımları, diziden daha çok kaldı aklımda. Ratingler düşük geldikçe kanal yetkilileri "Dizi asıl altıncı bölümden sonra sürükleyici olmaya başlıyor, bekleyin" diye demeçler verdiler. Altıncı bölüm geldi çattı ama yine de ratinglerde bir oynama yok. Bu gidişle de bir oynama olmayacak gibi. 24 Aralık 2008 Çarşamba günü yeni bölümü yayınlanması gerekirken, dizinin tekrarıyla karşı karşıya kaldık. 31 Aralık'ta da yılbaşı münasebetiyle, yeni bölüm olmayacak, sonra kanal ve yapım şirketi bir sürükleyicilik bekleyecekler. Bence biraz işleri zor. İzleyiciyi yenilikle ekran karşısına dikemezseniz, hiç umurlarında olmaz, kendilerine izleyecek birşeyler bulurlar.

Nerede kalmıştık? Teaser dönemi uzun tutuldu, evet bu durumda merakla bekliyoruz ancak beklediğimiz gibi birşey çıkmayınca hayal kırıklığına uğruyor, bir daha o diziye karşı bir sempati duyamıyoruz. Umarım Güldünya, Sanem Çelik'in dediği gibi "Bir Çığlık" olur.

Dizide, uğradığı tecavüz sonrasında intihar edip, acımasız törenin kurbanı olan Funda'nın hayatından yola çıkılarak, abla Gizem Özsoy'un bu konuyla ilgili çırpınışlarına tanık olacağız. Gizem Özsoy rolünde, hepimizin yakından tanıdığı Sanem Çelik var. Bu dizide Çelik'e Erhan Emre eşlik edecek.

Erhan Emre, Almanya doğumlu ve bu zamana kadar yerli ve yabancı birçok yönetmenle, başrol olarak kamera karşısına geçmiş. En son yine Star'ın 2008 yapımlarından biri olup ancak çok kısa süre yayınlanan "Ölüm Çiçekleri-Saraybosna"da Erhan Emre'nin başarılı oyunculuğunu görebilmiştik.

Senaryo, parmak basılası bir hikaye, oyuncular kendilerini bu zamana kadar yer aldıkları projelerle kanıtlayan kişiler, biz de kendi çapımızda iyi bir dizi izleyicisiyiz, bakalım bu dizide ortak nokta sağlayabilecek miyiz? Bu arada yanılmıyorsam, dizi 2009'un ilk yeni yapımı olacak, hayırlı uğurlu olsun...

28 Aralık 2008 Pazar

Ve Patlama!..

Gazla birleşen elektrik kaçağı ve bommmm!!!

Başrol oyuncularının bu patlamadan ölümle çıkmayacağını biliyorduk çünkü daha sezonun ortasındayken, bu olacak iş değildi.

Bölüm başındaki, iki dünya arasında gezinen Efe'nin ruhu gereksiz ve uzun tutulmuş bir şaşırtmacaydı. Bölümde, feedback lerle patlamayı göstermek için yapılan bir ayrıntıydı ancak dediğim gibi biraz uzun tutulmuştu, özellikle Gönül ve Canan sahnesi...

Patlama olmuş bir dükkanın tavanının bembeyaz kalması, ortadaki büyük ocağın yerinden oynamaması, Denizoğlan'ın Efe'yle üstlerine örttüğü sac aspratörün, o patlama esnasında, sanki çok ağır birşeymiş gibi üzerlerinden fırlamaması çok göze batan bir durumdu.

Artık Efe hastanedeydi ve durumu çok ciddiydi. Bir düğünde öpüşürken yakalandıklarında Efe'nin ailesi tarafından büyük tepki gören Aslı'ya, bu durumun tek sebebiyken, ailenin hiç tepki göstermemesi de şaşırtıcı bir durumdu.

Mantık hataları ve senaryo açıklarıyla izlediğimiz bu bölümün mesajı "Dayanışma"ydı. Herkesin zor anında elinden geleni esirgemeyen Efe için tüm dostları, bu zor günlerinde aileyi ve Efe'yi maddi manevi yalnız bırakmayarak, güzel bir dostluk sergilediler.

27 Aralık 2008 Cumartesi

YETİŞİN A DOSTLAR, YANGIN VAR!

Kasvetli bir İstanbul sabahında güne uyanmak ne kadar eğlenceli bilemiyorum ama bana iyi geldiği kesin! Çünkü gece rüyamda kimbilir kaç yangından kurtulmaya çabaladım. Yorumlamaya çalıştığımda, "Aramında kötü olduğu biri yok ki o yangın sayesinde aramız düzelsin!" ya da "Yüce yangın sayesinde yakınlaşacağım yeni bir aşk mı doğacak ??" diye düşünmedim değil ama gerçek sebebi adım gibi biliyorum, dizi yangınları!..

Geçtiğimiz Cumartesi "Kavak Yelleri"yle başladık, ardından Pazartesi "Doludizgin Yıllar", Salı "Canım Ailem" ve Cuma "Asi"yle yangın sezonunu kapattık (diye umuyorum). Bakıyorlar senaryoda nabız hep aynı, küslerin barışması, sevdalıların kavuşması gerek, "çak abi bi kibrit, yanalım ratinglenelim, ooo hadi bakalım oturmaya mı geldik!" tarzında senaryo geliştirme çabalarıyla, izleyiciyi nasıl bir yangının içine sürüklediklerinden haberleri yok. Birde bu yangın esnalarında itfaiye personeli ve ilkyardım kuralları da harcanıyor. Esasoğlan durumu farkettiği gibi hiçbir önlem almadan yangının tam ortasına dalıyor, ardından gelen İtfaiye personeli de apar topar, su hortumunu püskürtmeye hazır hale getirmek için koşturuyorlar. Bir grup personelin içeri girip kurtarma çalışması yapması için hazırlık yapılmıyor çünkü biliniyor ki esasoğlan içeridedir ve sevdiceğini kolları arasında üç, bilemedin beş dakika sonra dışarı çıkartmış olacaktır. Yangına dalmanın da bir adabı vardır, gaz maskesi bulamıyorsan, alırsın bir parça bez, ıslatırsın onu, ağzını-burnunu kapatacak şekilde bağlarsın, sonra içeri gireceksen girersin. Bizimkiler "hayde bre Pehlivan" şeklinde, mesaj kaygısı taşımadan sahneleri çekiyorlar. Bundan sonra yapılacak "ortak senaryo harekatı"nda daha bir mesaj içerikli ve daha gerilimsiz hareketler bekliyoruz.

Herkese keyifli cumartesiler diliyorum...

26 Aralık 2008 Cuma

SHOW TV BU HAFTAYI KURTARDI!

Kimbilir kaçıncı sezonuyla Show Tv ekranlarında olan "Kurtlar Vadisi", bu hafta itibariyle bu kanalda yayınlanmayacak. Sebebi basit, Küresel Kriz...

Kanal, bu Perşembe'yi bir fenomen haline gelen "Recep İvedik"le AB'de ve Total'de birinci olarak bitirdi. Önümüzdeki hafta da merakla beklediğim "Melekler Korusun" la durumu kurtaracak gibi görünüyor. Bu diziye çok güveniyorum. Hümeyra ve Özge Özprinçci birbirlerine çok yakışmışlar. Zaten Hümeyra tartışmasız bir sanatçı. Her şerde bir hayır vardır ya, tam bu durum için kullanılabilir. Hümeyra'yı "Avrupa Yakası"nda beğeniyle izliyorduk ancak diziden ayrılmasıyla yeri doldurulamaz bir boşluk oluştuğunu çok net gördük (Bu arada Gülse Birsel'in usta kalemiyle Binnur Kaya'nın takdire şayan oyunculuğu birleşince ayrı tarafa yöneldik o ayrı mevzu). Eğer sevgili Hümeyra bu diziden ayrılmasaydı, "Melekler Korusun"da farklı bir oyunculukla kendisini göremeyecektik. Uğur Yücel içinde öyle! Çıkan haberlerde, kendisinin ödeyemeyeceği büyüklükte borcu olduğu için "Canım Ailem"de oynamayı kabul ettiğinden bahsediliyordu. Bazen iyi ki borcu varmış da bu dizide oynamak zorunda kalmış diyesi geliyor insanın. Ya da şöyle desek daha doğru olacak; İyi ki böyle güzel sanatçılarımız var da, böyle içten ve sıcak diziler izleyebiliyoruz...

25 Aralık 2008 Perşembe

YAPRAK DÖKÜMÜ'NDE MUTLU SON

Şevket karakterinin yeni oyuncusu , hepinizin bildiği üzere "Hasan Küçükçetin" oldu. Geçen bölüm ve bu bölüm adını sık sık duyduğumuz Şevket'in yüzünü göremesekte bölümün sonunda cismini görebildik. Şevket'in eve dönmesiyle aile birkez daha mutluluğa boğuldu. Haftaya yılbaşı nedeniyle yayınlanmayacak olan diziyi 07 Ocak 2009'da izleyeceğiz.

Bir baba evlatları için herşeyi yapabiliyor, hiç onaylamadığı bir evliliğe sırf oğlu istiyor diye müsaade ediyor. Hiç hoşlanmadığı bir kadınla, sırf oğlu için aynı çatı altında yaşıyor. Kızının yaptığı büyük ayıptan sonra yine evlatları için başını öne eğip dünüründen iş istemeye gidiyor ve en son dün akşam, Fikret'in ders niteliğindeki canhıraş söyleminden sonra, Hayriye Hanım'ın yanına döndü ve yine oğlu için o hiç hoşlanmadığı kadının kapısına kimbilir kaçıncı kere gitti. Bu kadar fedakar olmalı mı, yoksa herşeyi kesip atmalı mı?? Her defasında birilerine şans vermek, bizim kendi şanslarımızdan götürmüyor mu? Romanı okuduğumdada baba için çok üzülmüştüm, iş görselliğe dökülünce, hele bide bu işi Halil Ergün ustaca yapınca daha bir içim parçalanıyor.

Yeni bir aşkın doğuyor olması, Leyla severleri mutlu etmiş durumda, çünkü iki hafta öncesine kadar diziyi izleyen herkes Leyla'ya dizinin garibanı muamelesi yapmıştı ancak dün gördük ki, dizinin asıl garibanı evin küçük kızı Ayşe'ymiş! Evin içinde varlığı unutulan Ayşe'yi ne yazık ki bizde çok göremediğimiz için unutuyoruz. Sonra bir bakıyoruz, Ayşe'nin beslenmesi hazırlanıyor ve okula gönderiliyor.Senaristlerimizin yinede tamamen gözden çıkarmadığı Ayşe'yle ilgili çocuk psikolojisini işlemeleri çok memnun edici, geçen haftalarda da Oğuz sahnesinde deprem sigortası işlenmişti, toplumsal yönergelerle mesajlar umarım doğru yerlere gidiyordur. Ama dün akşamın en güzel mesajı "Yılbaşı Kartları" ydı.. Cevriye Sultan'a çok mümtaz arkadaşından gelen yılbaşı kartı, beni aldı çocukluğuma götürdü. Özel günlerde ve bayramlarda bir mesaj soğukluğuyla birbirimize sözde sıcaklıklar sunuyoruz. Hangimiz gelen bir tebrik mesajını yıllarca saklıyoruz ki! Oysa kartlar, mektuplar öyle mi? Kendi el yazınızla yadığınız tebrik yazınız, yıllar sonrada ya ufak bir sandıktan ya da bir defter arasından çıkıverip, yine ilk günkü sıcaklığını okuyana geçirebiliyor. Evet dün akşam severek izlediğim Yaprak Dökümü'nden aldığım mesajlarla başkalarının mutluluğu için gururu askıya alabilmeyi, çocuklara daha hassas davranmayı deneyeceğim ama ilk olarak bugün bir kırtasiyeye gidip simli simli "Yılbaşı Kartları" alıp sevdiklerime postalayacağım...

"CAN CİĞER" KUZU SARMASI OLDUK

Sıcacık bir öykü var bu dizide...
Herşey turuncu sıcaklığında sanki...
Hele Samim'le Meliha'nın tatlı sert atışmaları... İzlerken farkında olmadan gülümsediğimi hissedebiliyorum, böyle zoraki değil, derinden ve farkettirmeden gelen bir gülümseme...
Hatırlarsınız, yine atv'de oynayan bir dizi vardı, İkinci Bahar... Tükran Şoray ve Şener Şen başrollerde. Bir kebapçının mutfağı nasıl kendini bu kadar izletebilirdi ki! Ama izledik işte, hemde tekrarlarına varana kadar tavan yaptırdık diziye çünkü oda sıcacıktı. Şimdi ben Canım Ailem'de bu tadı alıyorum. Bir yanda Binbir Gece gibi modern çağın modernleşmiş evleri ve sofraları, bir yanda Meliha'nın iki katlı ahşap evi ve kahvaltı sofrasındaki yumurtalı ekmekleri. Uğur Yücel'de ne yakıştı bu role. Zaten adamda babacan bir taraf var, birde ona aşk eklenince izlemeye doyum olmuyor.

Dizilerin "Adana" kavramından sonra, şimdiki modasıda yangın oldu. Geçen hafta neydi öyle, neredeyse her dizide Analı Kızlı çorbası içilmişti. Pazartesi akşamı Doludizgin Yıllar'da yangın vardı , dün akşamda Canım Ailem'de.. Karakterleri yakınlaştırmanın en kolay yolu bu heralde. Neyse ki, göze batan bir oyunculuk görmedik bu sahnede, herşey tadındaydı.

GERİLDİK Mİ NE !?!

Her dizide bir gerilime gerek var mı acaba? Polisiye ve mafya dizilerine gidiyor alıştıkta, gençlik dizilerine bu gerilim iki beden büyük geliyor. TRT 1' in dizisi "Doludizgin Yıllar"da dün akşam, dostluğu ve kardeşliği anlatmayı amaçlayan yangın sahnesinde mesaj iyiydi ancak teknik kötüydü. Yangının tehlikesi ve yarattığı korku, oyuncudan izleyene geçmeyip sadece rolde kaldı denilebilir.

Kanal D'nin dizisi "Yol Arkadaşım"ın başrol oyuncusu Özge Özberk geçen gün Habertürk'te yayınlanan Kısa Devre programına katılmıştı. Dizinin rating sıralamasında neden bu kadar düştüğüyle ilgili soruya "senaryonun yanısıra, her hafta yayınlanması gereken bölümlerin geçmiş aylarda iki haftada,üç haftada bir yayınlanması" nın da belirgin nedenlerden olduğunu dile getirmişti. Çok doğru, dizi yaz sezonuna altı hafta kala başlamıştı ve neredeyse herkesin gözdesi olmuştu. Ege'ye ait bir dizi, yaz sezonunda da devam eder de tam istediğini verir diye düşünürken diziye sezon finali yaptılar. Yeni sezonla kaç sezonluk dizilerle birlikte ekrana gelmeye başlayan dizi, sezona yinede iyi bir giriş yaptı. Bu seferde saatini ileri aldılar. E birde yok resmi bayramdı, yok dini bayramdı derken yayınlanmayınca, dizi izleyicisi doğal olarak başka taraflara kaydı. Duyduğumuza göre, Çağan Irmak dizinin senaryosuna tekrar el atacakmış. Umarım, bu hareket dizi için bir çıkar yol olurda "Kalite"yi izlemeye devam ederiz.

PAZAR GECESİNİN GALİBİ...

Dün için aklımdan geçen iki dizi vardı, yanılmadımda. Farkında mısınız, bir gecede en az altı dizi yayınlanırken, mücadele hep iki dizi arasında gerçekleşiyor. Dünde aynı durum yaşandı. Gece Gündüz ve Arka Sıradakiler anketimizde başı çekerken, diğer dizilerimiz bu ikiliyi çok çok gerilerden takip ettiler. Arka Sıradakiler'in Mavi Sakal'ı, Gece Gündüz'ün bol atraksiyonu ve Aslan'ın Kemal Başkomiserle tatlı sert atışmaları izleyiciyi ekran karşısında tutmayı başarıyor. Tabi birde diziye Aysun Kayacı faktörü eklendi. Eğer Kayacı sürekli olarak dizide yer alacaksa yazık oldu gazeteci kıza. Hiç elektrik alamadığım bir ilişki Aslan ve Alev birlikteliği. Ekipte bunun farkına vardıysa Aysun Kayacı'yı sürekli olarak kadroda tutup yeni bir aşk hikayesi çıkartabilirler ortaya ancak Yağmur karakterinin esrarengiz işleri bu dizide sürekli olarak olmasını engelleyebilir. Bakalım, zamanla Yağmur'un akıbetini göreceğiz.

YEL DEĞİL, ARTIK FIRTINA OLDU!

Cumartesi gecesini evinde geçirmek isteyenler için izleyenlerine bol alternatif sunan kanallar, yine sonuçlarını merakla beklediğimiz bir rekabet içindeydiler. Onca kanal içinden, geceye Kanal D (Kavak Yelleri) ve Star Tv (Baba Ocağı) damgasını vurdu. Diğer kanallar bu ikiliyi çok gerilerden takip ettiler. Geçtiğimiz hafta hepimizin sinirini bozan bir gerilimle son bulan "Kavak Yelleri" bu haftada aynı gerilimle devam etti. Dizinin inişli çıkışlı sahneleriyle kalp atışlarımız bir düzen tutturdu derken yine final bölümüyle yüreğimiz ağzımıza geldi. Bu gerilimli sahneler bu diziye gitti mi tartışılır. Birde ufak tefek mantık hataları olmasa galibiyetinin tadını çıkarsın diyeceğim ama Deniz oğlanla Mine'nin eğlence amaçlı yaptıkları komediyi düşündükçe, 'o kıyafetleride birden nasıl buldular acaba' demekten kendimi alamıyorum, bunada nazar boncuğu diyelim.

ASİ Mİ ADANALI MI?

Aslında dün altı dizi yayınlansada başrolde iki dizi vardı. Biri ikinci sezonunu yaşayan "Asi" diğeri "Oktay Kaynarca" nın "Adanalı" sı.. Oktay Kaynarca' nın diyorum çünkü hikaye her ne kadar üç başrol oyuncusunun üzerine kurulu olsada, Kaynarca' nın adı her alanda ön plana çıkmayı başarıyor. Örneğin dün akşam, bir kovalamaca sahnesi bu kadar uzatılabilir, İstanbul trafiğinde deliye dönmek bu kadar abartılabilirdi. Abartı oldu diye göze mi battı? Hayır çünkü abartan Oktay Kaynarca' ydı. Diyeceğim şu; hikaye özet olarak güzel ve çokta işlenebilecek bir konu ancak eksikler ve mantık hataları durumu biraz basitleştirebiliyor. Kaçan suçlular tazı gibi koşarken, başkomiser Adanalı ve memuru yorulup durduklarında yaklaşık üç dakika konuştular, ısınma hareketleri yaptılar, sonra üç dakika daha konuştular ve ardından koşmaya başladılar, o tazı gibi koşan suçlularda onlar arkada durduklarında armut toplamış olmalılar ki sevgili Adanalı'ya yakalandılar. Enteresan bir durumdu tabi ama vardır bir hikmet diyorum.

DİZİLERLE DÜNDEN BUGÜNE...

TRT’ nin “Küçük Ağa”, “Perihan Abla”, “Uzaylı Zekiye”, “Kurtuluş”, “Ateşden Gömlek” ve “Bizimkiler” isimli yerli dizilerinden sonra , 1 Mayıs 1990’da ilk özel televizyon olan MagicBox’ın yayın hayatına geçmesiyle, Dizi sektörü ileriki senelerde yaşayacağı canlılığın ilk sinyallerini vermeye başlamıştı. “Bir Demet Tiyatro”yla başlayan serüveni “Kara Melek” takip etmişti. Ardından diğer kanallarında eklenmesiyle “Unutulmayanlar” artık can bulmaya başlamıştı. Mesela hiç unutamadığım “Süper Baba”... Kaç yaşına gelsemde Çengelköy’de ordan oraya koşuşturan Şevket Altuğ’u arar gözlerim… :)

Bir dönem yabancı pembe dizilerle oyalandıktan sonra yerli yapımlar tekrar günyüzüne çıkmaya başladı..”Ferhunde Hanımlar”, “Çiçek Taksi”, “Tatlı Hayat” ve “Sıdıka” gibi günlük hikayelerden oluşan dizilerden sonra yeni bir oluşum ortaya çıktı “Asmalı Konak”…”Modern Ağa” kavramını ortaya çıkaran “Seymen Ağa”, büyük bir kitleye seslenip, kendisinden sonra gelecek olan bir çok dizininde temasını barındırabilmeyi başarmıştır. Uzun bir süre “Ağa” lı diziler izledikten sonra, sıra “Delikanlı” dizilerdeydi. “DeliYürek”... Vurdu-kırdı, aksiyon, deli kan vs. ne ararsan vardı dizide. Bu dizinin üzerine yine bildiğiniz gibi fazlasıyla taklit yapı çıktı ortaya, serinin en son ve gelişmiş versiyonuda “Kurtlar Vadisi”dir... Birde bu dönemlerin aralarına serpiştirilmiş Aşk içerikli dizilerimiz vardı.”Haziran Gecesi”, “Yağmur Zamanı”, “Ihlamurlar Altında” ve “Yanık Koza” bunlardan birkaçı… Gençlik dizilerinide es geçmemek lazım “Kampüsistan”, “Kızlar Yurdu”, “Hayat Bilgisi” bu içeriğin önde gelen isimlerindendir. Bugün hala bu belli başlı içeriklerin izinden giden dizileri izlesekte, artık yerli dizilerin görüntüyede önem verdiğini görmek çok umut verici. Cüneyt Arkın’ın Kara Murat’ı oynarken, kolundaki Casio marka saatini bize gösteren kamera arkası ekibin , bugünün bir çok dizisinde daha dikkatli olduğunu net bir şekilde farkedebiliyoruz.